- Şöyle bir hayal edelim, Yunanlılar İzmir'i işgal ediyorlar peki ne oluyor bir Osmanlı subayı bir anda saf değiştirip albay rütbesiyle Yunan saflarına katılıyor, peki Yunanlılar ne yapıyor, onu sorgusuz sualsiz kabul edip en kritik yerde, İzmir'de görevlendiriyorlar öyle mi, ben size bunu benim külahıma anlatın diyorum?
- Rüyanızda görseniz inanır mısınız, bırakın diziyi, ben rüyamda görsem inanmam! Haksızlık etmeyelim şimdi ancak rüyada olur.
- Bu diziyi Yunan televizyonu bile yayınlar, hadi pazarlayın da onlar da biz de izleyip gülelim.
- Ama televizyonda senaryo konusu kıtlığı yaşayan senaristler nasıl oluyorsa yapımcıya da, kanalı da ikna edip bunu dizi haline getirebiliyorlar. 'Vatanım Sensin'de hepimizi bu imkansıza inandırmaya çalışıyorlar.
- Biz de masal dinler gibi Nesimi'nin, Hayyam'ın rubaileri eşliğinde uykudan önce izleyip duruyoruz.
- Yunanlar'ı severim, zaten komşumuz, komşuyu kim sevmez. Bir ara çok didişirdik, ekonomik krize girdiklerinden beri artık sesleri çıkmıyor, komşuları olduk.
- İki halkın pek çok ortak özelliği olduğunu hepimiz biliyoruz. Gelin görün ki, 'Vatanım Sensin'de Yunan ordusu sanki işgalci değil de Türk halkının yardımına koşmuş bir müttefik gibi gösteriliyor.
- Dostluk, komşuluk tamam da, tarihe bakın? O günlerde, savaşın acımasızlığının etkisiyle köyleri yağmalayan, insanlarımıza işkence edip onları öldüren, Yunan ordusu ve Yunan çeteleri değil miydi?
- Oysa biz dizide Menemen'de 'Türk kardeşlerimize kurşun sıkamayız' dedikleri için Konak Meydanı'nda kendi komutanları tarafından infaz edilen Yunan askerlerini izliyoruz, 'yaşasin Türk ve Yunan halklarınin kardesliği' ve hadi burada gülelim diyoruz...
- Meğer İzmir'i baştan başa yakan Yunan ordusunun generali, 'Albay Cevdet'in ailesine kendi konaklarını açacak kadar misafirperver insanlarmış. Biz yanlış biliyormuşuz...
- Gelelim yeni bölümün komikliklerine, Yunanlı generalin evladı, torpilsiz Leon'un ateşli uykudan uyanış sahnesine bakın, saçlar fönlü ve taralı, uykudan uyanmıyor, balodan geliyor sanırsınız. Sanat yönetmeni arkadaşlar benden hatırlatması, her sahneye mum döşeniyorsunuz da İzmir'de aydınlanma 1902 ylında Alsancak Havagazı Fabrikası tarafından yapılıyordu bilginize sunulur, ayrıca bazı ev sahnelerinde de eve elektrik vermişsiniz b uda güzel olmuş çok dekoratif duruyor.
- Eftelya gelmiş Azize hemşireye iki kelime söyleyecek çok önemli diyor ama 40 yıl önceki senaryo mantığı devam ediyor dinlemiyor, bir düşünelim aynı şey sizin başınıza gelse ne yaparsınız can kulağıyla dinlemezmisiniz...
- Ayakkabıcının durumu, nasıl önemli bir iş yaptığı belli, botlar gelir gelmez havada kapıp vitrine koyuyor, neden, buluşma mesajı verecek, lakin ne yapıyor koyar koymaz dükkanı terkediyor, niye, çırağı ustam yaşlandı deyip botları kaldırsın diye alkış...
- Ah ah 20 ay takım komutanlığı yaptım, yattığım koğuşta bir kez bir albayın 'koğuş kalk' dediğini ne gördüm ne duydum, bize kısmet olmadı, çok kıskandım çok, bu dönemler asker olmak varmış sabah nöbetçisi değil, albay uyandırıyormuş.
- Yunan askeri her şeyi kime anlatıyor Avrupa devletinin işgal ettiği ülkemize, gerçeği aramaya gelen Amerikalı gazeteciye, vay be o zaman da Amerikalılar gerçekleri arıyorlarmış bu zaman da, biz nankörüz nankör.
- Düşünün bir, yıl 1919 Amerika'dan kalk İzmir'e gel, 1. Dünya Savaşı yılları, seyahatin çok sıkıntılı zor olduğu yıllar, aylarca gel, aylarca dön, neden, Türkiye'de gerçeği anlamaya, idealist cefakar gazeteci haberi alsan bile, Amerika'ya nasıl geçeceksin, geçene kadar savaş biter ya da cep telefonu 4,5 G ve vınn vınn var. Evvvet bu hafta falcı, büyücü, şaman tarzı ablayı da çok sevdik, karargaha girdi her türlü işi kapar artık, oldu olacak generale bu savaşı kaybedeceklerini de söyleseymiş. Peki bu bölümlük benden bu kadar, bu dizi bakalım nereye gidecek Mars'a mı yok yok Atina'ya kadar gider...
olymposlum@hotmail.com