Son 5 Yılın Reyting Şampiyonları
SAYISAL SIRALAMALAR
HAFTALIK DİZİ TOP 10
DİZİ ANKETİ SONUÇLARI
OYUNCU ANKETİ SONUÇLARI
 

Alija Konusu, Genel Hikayesi, Özeti

Alija dizisi konu ve genel hikayesi. Alija dizisinin konusu, kısa özeti. Dizide ne anlatılıyor.
Alija
0
Editör Ol
7
Yorum Yaz
5.7
5.7 / 10 0
5 Oy

Hikâyemiz; Bosna ve Hersek’in ilk kurucu Cumhurbaşkanı Alija Izetbegović’in ilk gençlik yıllarından itibaren, son nefesine kadar hayatını bir drama örgüsüyle ele almaktadır.

Alija 17 yaşındadır. İkinci Dünya Savaşı bütün acımasızlığı ile sürmektedir.

İngiliz uçakları Alman mevzilerini bombalamaya giderken Saraybosna üzerinden uçmakta ve taşıdıkları bombaların bazıları şehre düşmektedir. Her uçak geçişinde şehirde sirenler çalar ve halk sığınaklara hücum eder.

Sadece iki genç sığınaklara gitmek yerine, açık alana koşmakta, parkta birbirleriyle buluşmaktadırlar. Savaş uçaklarının geçişine sevinen sadece bu iki gençtir; Alija ve Halida.

Onların savaş uçaklarının gürültüsü, bomba ve siren sesleri arasında vücut bulup gelişen aşkları, felaketlere rağmen asla sarsılmayacak, birbirlerini her şart ve ortamda sevmeye devam edeceklerdir.

Alija ve Halida’nın aşkı; kadın ve erkek iki insanın birlikteliği değil, zulüm ve haksızlıklara karşı iyilik, cesaret ve güzelliğin başkaldırısıdır. Bu başkaldırının, isyanın ve direnişin meyvesi; yüzyıllarca zulüm altında inleyen ve katliamlara maruz bırakılan Müslüman Bosna ve Hersek halkının özgürlük ve bağımsızlığı olacaktır.

Halida ve Alija sonsuz aşkla sever birbirlerini. Alija ilk gençlik döneminde Bosna’yı da fikir planında sarsan düşünce akımlarının etkisinde kalır ve delice bir merak ile siyasi ideolojik felsefi düşünce akımlarını inceler.

Ancak Osmanlı bakiyesi Müslüman bir ailenin çocuğudur. Annesi başta olmak üzere oturdukları evin yakınındaki Cami İmamına varıncaya kadar içine doğduğu evrensel İslam kültürünün etkisi altındadır. Bu kültür anasından emdiği süt kadar hatta ondan daha değerli ruhsal besin kaynağıdır.

Avrupa, hatta Dünya’nın neredeyse tamamı Sosyalist-Komünist fikir akımları ve hareketlerinden etkilenir, sarsılırken genç Alija iki yıllık fikri planda bir bocalama yaşar ve nihayet komünist, sosyalist ve faşist bütün akımları reddederek, kendi özüne İslam’a sahip çıkmaya karar verir.

İki yıllık bocalama aslında Alija’nın kendisini İslam ile okuma, tanıma, bilme sürecidir. Bu süreçte diğer bütün felsefi ve siyasi akımlar çerçevesinde İslam’ı okur, tanır ve bilir.

İlk emri; “her olay, olgu ve kişiyi en az doksan dokuz değişik pencereden seyredip analiz ederek oku, tanı, bil” olan Kur’an; genç Alija’nın sarsılmaz imanının temel kaynağı olacaktır.

Alija; damarlarında akan deli kanın, zihninde durmak bilmez düşünce çağlayanın, göğsünde patlayan İslam aşkının etkisi altında kaçınılmaz olarak kendisini aktif eylemlerin içinde bulur ve Genç Müslümanlar Hareketi’ne katılır.

Sovyet Rusya yanlısı Komünistler Saraybosna’ya girmişlerdir. Halk tedirgindir. Her yerde korku halimdir. Alija’nın kısa zaman içinde önderlerinden olduğu Genç Müslümanlar, Komünist harekete karşı toplantılar, eylemler düzenlemekte ve Alija bu toplantılara ateşli konuşmalar yapmaktadır.

Bir yandan da sadece bir din olarak değil, siyasi bir düşünce, politik bir yönetim biçimi, sosyal bir hayat olarak gördüğü İslam konusundaki fikirlerini kâğıda dökmektedir.  Bütün hayatını biçimlendirecek ve İslam Dünyası’nın geleceğine yön verecek eserler arasına girecek olan İslam’ın Manifestosu’nu yazmaktadır.

Komünistler Genç Müslümanlar Hareketi’nin bir toplantısını basar ve Alija arkadaşlarıyla birlikte yakalanarak hapse atılır. Alija, yola çıktığı çileli hayattaki önemli duraklar arasında hapishaneler olacağını bildiği için, İslam ve Müslüman Dünyası’na dair fikirlerini kaleme aldığı dosyaları ablasına emanet eder ve saklamasını ister.

Alija ve arkadaşları yargılanır, Alija 3 yıla mahkûm edilirken, arkadaşlarının bazıları idam edilir. Onların idamları karşısında Alija’yı ayakta tutan ve korku dağlarını yenmesini sağlayan tek şey; o imkânsızlık ortamında kıldığı namazlardır.

Alija cezaevinden alınır ve Komünist güvenlik görevlilerinin gözetiminde, ormandan ağaç keserek karlar üstünde taşıdığı başka bir cezaevine götürülür. Aslında bu bir ceza değildir Alija için. İman ve aksiyon eğitimidir. Taşıdığı her ağacın, gelecekte inşa edilecek özgür, bağımsız Müslüman Bosna Devleti’nin temel taşı olduğunu düşünür.

Bu düşünce ve çaba, onun ceza evinden daha bilenmiş ve güçlenmiş olarak çıkmasını sağlayacaktır.

Alija Izetbegović’in İslam ve Bosna aşkı, insani planda gökten yağan bombalara rağmen korkusuzca parklarda buluşmaya koştuğu güzeller güzeli Halida’da tecelli etmektedir. Alija bu tecellinin lütfu olarak Halida ile evlenir. İki sevgili, aşklarını ve bağımsızlık özlemlerini el ele, omuz omuza büyütecekler, bombalar yapmaya devam edecek ve fakat onlar asla sarsılmayacak, korkmayacak ve ümitsizliğe kapılmayacaklardır.

Alija ile Halida’nın evliliği görünürde iki genç insanın sıradan bir düğünü gibi görünse de, görünmeyen planda gelecekteki Müslüman Bosna’nın özgürlük ve bağımsızlık gününün ilanı ve kutlanışı demektir.

Alija da Halida da birbirleriyle değil, özgürlük ve bağımsızlık ideali ile nikâhlanmışlardır.

Komünist yönetim, Bosna Müslümanları için felaketler getirir. Saraybosna o eski canlılığını yitirmiş, Osmanlı döneminin bütün renkleri birer birer solmaya başlamıştır. Halk yoksulluk içinde açlıkla karşı karşıyadır.

Buna rağmen komünist yöneticiler refahı yaşamaktadır. Sınıfsız ve eşit toplum vaadiyle gelenler, hainlerden, muhbirlerden ve silahlı gizli ve açık polis teşkilatlarının koruma çemberi içinde açlık ve yoksulluk bilmeden yaşamakta, halk tezgâhları boş dükkânlar önünde uzun ve çileli kuyruklar oluştururken, parti yönetiminden olanlar kendilerine tahsis edilmiş mağazalardan her ihtiyaçlarını eksizsiz olarak karşılayabilmektedirler.

Halida ve Alija bu eşitsizliğin ve zulmün karşısında dikilirler birlikte. Alija her gizli ve açık toplantıya katılmakta, ateşli konuşmalar yapmakta, bir yandan da hapse girmeden önce ablasına emanet ettiği notları üzerinde yeniden çalışarak Doğu Batı arasında İslam’ı Üçüncü Yol olarak anlatan en önemli eserini tamamlamaya çalışmaktadır.

İkinci Dünya savaşı sırasında Almanlar Sırp Çetnikler’in ihanetiyle 100 bin Müslümanın öldürülmesine sebep olmuşlardı. Komünist yönetimde de Sırplar ağırlıktaydı ve Almanlar ile birlikte yaptıklarını şimdi de Sovyet yönetimiyle beraber yapmayı planlıyor ve Müslümanları, onlarla birlikte İslam’ı Avrupa’nın göbeğinden kazımak, Osmanlı’dan son ve en ağır darbe ile intikamlarını almak için yanıp tutuşuyorlardı.

Alija’nın 16 yaşında iken kurucuları arasında yer aldığı Genç Müslümanlar Hareketi bu felaketin an be an yaklaşmakta olduğunu görüyor ve tedbirler almaya çalışıyordu. Ancak ihanet her ortamda vücut bulduğu gibi bu hareket içinde de yeşermeyi bilmişti.

Alija bir yandan fikir planındaki düşüncelerini kâğıtlara dökerek yayımlanmasını sağlamaya çalışırken bir yandan da kendi içlerindeki hainlere karşı politik mücadele yürütüyor ve Müslüman Bosnalıların düşman fikir ve çizmeleri altında ezilmelerinin önüne geçmeye çabalıyordu.

Onun bu çabaları çabuk göze batacak, Alija komünist rejim karşıtı bir İslamcı olarak yakalanıp yeniden hapse atılacaktı.

Alija için beş yıllık yeni bir hapis hayatı başlamıştı.

Alija ne kadar aksiyon adamı ise Halida da aksiyon kadını idi. Kocası hapiste iken hem çocuklarını büyütmeye, hem geçinmeye, hem Alija’nın moral ve sağlığını ayakta tutmaya çalışıyor hem de onun yerine ve adına direnişe dair ne varsa içinde yer almaya çalışıyordu.

Gerçekte Halida varken Alija’nın bedenini hapse atmanın hiç bir anlamı yoktu.

Ve yıllar mücadelenin bıraktığı ağır izlerle devam ediyordu.

Tito yönetimi Dünya’da insanların biraz nefes aldığı en rahat komünist yönetim olarak tanıtılırken, gerçekte Müslümanlar üzerindeki baskı giderek ağırlaştırılmış, Sırplar soykırım planlarını daha net oluşturmaya başlamışlardı.

Tito ülkenin parçalanması tehlikesini görerek bir Anayasa değişikliğine gidip dinler üzerindeki baskıların azaltılmasını sağlamaya karar verdi. Müslümanlar bu Anayasa’nın verdiği imkânları kullanarak kendi siyasi örgütlenmelerini oluşturma çabası içine girecekler, Alija bu noktada yine önderlik vasfını herkese kabul ettirecekti.

1980...

Tito’nun ölümü yeni ve büyük bir kriz başlatmıştı. Altı federal eyaletin her bir cumhurbaşkanının bir yıl federasyon başkanlığı yapması sağlanarak bir uzlaşmaya varıldı. Bu özgürlüklerin biraz daha genişlemesi anlamına geliyordu.

Alija kitap olarak kilit altında tuttuğu düşüncelerini Dünya’ya açma fırsatı bulmuştu. İslami Manifesto ve Doğu Batı Arasında İslam’ın yayınlanması için hazırlıklar yapıldı.

Ancak mevcut rejim bundan hoşlanmamıştı. Alija mevcut rejimlerin geçersizliğini öne sürüyor ve Dünya’ya İslam’ı Doğu ve Batı arasında en doğru yönetim biçimi olarak önererek insanlara adeta Üçüncü Yol gösteriyordu.

Alija Izetbegović İslam Cumhuriyeti kurmaya çalışmakla suçlanarak yeniden tutuklanıp hapse atılacak ve 14 yıla mahkûm edilecekti.

Aslında bu son hapis Alija’nın ve Bosna’nın bağımsızlık ve özgürlüğü yolunda atılmış son çileli adım olacaktı.

İslam’ın Manifestosu ile Doğu Batı arasında İslam, Alija’nın hapse atılmasıyla bir anda Dünya’nın gündemine oturacak, özellikle İslam ülkelerinde yeni bir silkinme ve uyanışa yol açacak, bütün Müslümanların dikkati Bosna’ya yönelip yoğunlaşacaktı.

Komünist rejim aslında Alija’yı değil kendisini kapatmıştı hapishaneye!

Alija’nın özgürlüğüne kavuşmak için içerden, Halida ve dava arkadaşlarının dışardan verdiği mücadele sonunda 14 yıllık mahkûmiyet 11 yıla indirilecek ve Alija 1988’de çıkartılan bir afla hapishaneden çıkacaktı.

Şimdi yeni bir dönem başlıyordu. Komünizm bütün dünyada can çekişiyor, komünist yönetim altında bulunan halklar özgürlüklerini elde edip bağımsız yönetimlere dönüşmek için başkaldırıyordu.

Özgürlük mukadderdi ve gelecekti.

Alija bunu görerek Demokratik Eylem Partisi (SDA)’ni kurarak Bosna Her Cumhuriyeti’nde örgütlenecek, çileli hayatının ilk büyük meyvesini bu partinin lideri olarak alacaktı.

5 Aralık 1990 önemli bir tarihti Alija ve Bosna için. O gün genel seçimler yapılacak ve Alija Izetbegović ilk Bosna Hersek Cumhurbaşkanı olacaktı.

Zaman hızlı akacaktı artık.

Damarda durmayan kan gibi.

Kan ve zaman Bosna Hersek için çılgınca bir yarışa girişecekti.

Hırvatlar ve Sırplar, Alija liderliğinde Müslümanların önlenmesi imkânsızlaşan bir yürüyüş başlatmış olmalarından son derece rahatsızdı. Federasyonların birer birer bağımsızlık ilan etmeleri karşısında Bosna Müslümanları da kayıtsız kalmayacak ve 1992 yılında Bosna Hersek Cumhuriyeti ilan edilecekti.

Savaş demekti bu!

Hırvatlar ve Sırplar, Bosna Müslümanlarını yok etmek için var güçleriyle saldıracaklardı. Müslümanlar silahsız ve güçsüzdü. Karşılarında dünyanın üçüncü büyük ve fakat en acımasız ordusu vardı. Katliam başlamıştı bütün köylerde.

Sırplar düne kadar yan yana, omuz omuza yaşadıkları insanları tavuk gibi boğazlamaktan, aynı sofrada yemeklerini yediği kadınlara tecavüz etmekten çekinmiyorlardı.

Alija ve Bosna her yandan, her yönden çember altındaydı.

Ya bu çemberi yaracak yahut hep birlikte yok olacaklardı.

Esaret; yani Hırvat ya da Sırp yönetimi altında zillet, Alija’nın kabul edemeyeceği bir şeydi.

Müslüman Boşnak Ordusu’nun oluşturulmasına karar verdi Alija...

Şimdi evler silah üreten küçük atölyelerdi... Bulabildikleri her aracı silaha çevirmeye, ayakta durabilen her erkek ve kadınla Hırvat ve Sırplara karşı savaşmaya çalışıyorlardı.

Ağır bir kuşatmaydı bu ve bu kuşatmada Sırplar tarihin en acımasız katliamını gerçekleştirmek için bütün dünyanın gözü önünde bir yarışa girmişlerdi.

Alija Saraybosna’ya sıkışıp kalmıştı.

Birleşmiş Milletleri yardıma çağırmış, fakat peş peşe yapılan diplomatik toplantılardan hiç bir sonuç çıkmamıştı. Katliam bütün ülkelerde kahvaltı sofrasında bir şeyler atıştırırken televizyonlardan seyredilen sıradan bir şeydi artık.

Dünya çıldırmış olmalıydı.

Alija, bu çılgınlığın ortasında bir avuç savaşçısıyla, imanı ve umudu bir an bile sarsılmadan savaşmaya, yeraltı tünellerinde hayata ve inanca tutunan insanları korumaya çabalıyordu.

Bu çabalarının birinden dönerken Saraybosna Havaalanı’nda Sırplar tarafından yakalanacak ve kaçırılacaktı. Dünya’da ilk defa bir Cumhurbaşkanı aslında emri altında olması gereken askerler tarafından kaçırılıyordu.

Tesadüf gibi görünen bir telefon, bu garabete son verecek, Cumhurbaşkanı Alija Izetbegović’in kaçırıldığını bütün dünya hayretle öğrenecek, buna karşılık Boşnak Savaşçılarının karşı atağıyla Sırplar Alija Izetbegović’i serbest bırakmak zorunda kalacaklardı.

Alija dur durak bilmeyen çabasıyla, bütün Dünya’da mekik dokuyarak Türklerden, Araplardan ve başka Müslüman ülkelerden yardımlar devşiriyor, bu yardımlar yer altı tünelleriyle Bosna içlerine ulaştırılıyor ve savaşın sürmesi sağlanıyordu.

Alija düşünce ve siyaset adamı olmasının yanı sıra deha derecesinde savaş yeteneğine sahip bir başkomutandı artık.

İnadı ile meşhur Boşnak milleti, dünyanın üçüncü büyük ordusunun bütün imkânlarını ele geçirmiş ve bu arada bütün insanlığını kaybederek canavara dönüşmüş Sırp ordusu karşısında çok önemli zaferler kazanıyordu.

Alija’nın imanı dünyanın gözü önünde bir mucizenin gerçekleşmesine önderlik ediyordur. Sırplar yenilmek üzereydi.

O ana dek, sokak ortasında masum insanların keskin nişancı ateşiyle öldürülmesine, binlerce insanın bir arada katledilerek toplu mezarlara atılmasına, boğazı kesilmiş bebek cesetlerinin televizyon kameraları önünde sergilenmesine rağmen kılını kıpırdatmayan Birleşmiş Milletler, Müslüman Boşnakların kesin zafere ulaşmasından hemen önce duruma el koyacak, savaşı durdurma bahanesiyle Boşnak zaferini önleyecek ve Alija’yı Sırplar ile anlaşmaya zorlayacaktı.

Alija; Dayton Antlaşması dayatmasıyla karşı karşıya idi.

Ya bu antlaşmayı imzalayacak ya da Birleşmiş Milletler tarafından korunan ve kendisini toparlamasına fırsat verilen Sırp ordusuyla yeniden savaşacaktı.

Alija zor olanı seçer ve Dayton Antlaşmasını imzalar.

Bosna Hersek artık özgürdür.

Müslüman Boşnaklar, Sancaklar gibi hayati önemde topraklarını kaybetmiş olsalar da inançlarını ve o inancın “farklılıkların bir arada var olma dengesi” demek olan Tevhid anlayışı çerçevesinde, Saraybosna başta olmak üzere ecdadın emaneti olan topraklarını korumayı bilmişlerdir.

Alija, değerlerin çıkarlara kurban edildiği modern çağda bir inancına dayanarak küllerinden yeniden doğan bir insanlık efsanesi yaratmıştır.

Hikâyemiz; bu efsanenin bütün safhalarını; dün ve bugün arasında gidiş gelişlerle anlatan, inanılması neredeyse imkânsız ve fakat bütünüyle gerçeğe dayalı bir görsel masaldır.

RSSFacebookTwitterGoogleYouTubeInstagram
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya